Özlemeyeceksin Özlemi şah damarından kesip Ayrılık kanını akıtacaksın Özlemeyeceksin Unuttum bitti diyeceksin Aklın kalbine hükmedecek Üzülmek yasak diyecek Sonra Hiç olmayan bir yerden Onun kokusunu duyacaksın Gülüşü alev alev benliğini saracak Kalbin onun adını atacak Sen yine de özlemeyeceksin Ona benzeyen birini göreceksin yolda yürürken Aslında her gördüğünü az çok ona benzeteceksin El ele yürüdüğünüz Başbaşa sokulduğunuz Kutsal belirlediğiniz mekânlar Mıh gibi yüreğine saplanacak Keşke şimdi yanımda olsaydı diyeceksin İçin sızlayacak Gözün dolacak Ama sen özlemeyeceksin Özlemeyeceksin Özlemi risinle zehirleyip Nefesini keseceksin Özlemeyeceksin Ağladığını kimseye belli etmeyeceksin Gözlerin buğulanıp daldığında göstermeyeceksin Kursağındaki keşkeleri tüm gücünle yutkunacaksın “Olması gereken buydu, ben doğrusunu yaptım” diyeceksin “Acaba o da beni özlüyor mu şimdi?” demeyeceksin Artık özlemeyeceksin Pişmanlık duyacaksın Yüzlerce defa kendine kızacaksın “Sen ne işe yaramaz adamsın”lar haykıracaksın “O benim her şeyimdi” itirafıyla günah çıkartacaksın Başını ellerinin arasına alacaksın Hıçkıracaksın sızım sızım Olsun yine de özlemeyeceksin Aradan yıllar geçecek Nihayet her şey küllenecek Belki araya başka aşklar da girecek Sonra bir arkadaşın gelecek bir gün Durup dururken bir anda ondan bahsedecek Darbe yiyeceksin, gardın düşecek Şaşkın şaşkın bakacaksın Hatırlamıyor rolü yapacaksın Oysa içten içe yanacaksın Kor kor kavrulacaksın Buna rağmen özlemeyeceksin Özlemeyeceksin Özlemi kendi ateşinde yakıp Kökünü kurutacaksın Özlemeyeceksin Gözlerinin rengi seni ilgilendirmeyecek Uzun kirpikleri artık büyülemeyecek Saçları düşlerini gölgelemeyecek İpeksi ten gülümsemeyecek Sen mutlusun böyle görmüyor musun? Kabul et işte onu sevmiyorsun İç çekişlerin belini bükse de Tüm takatin tükense de Özlemeyeceksin Asla özlemeyeceksin
Hale'nin Şiir Dünyası
16 Kasım 2011 Çarşamba
Yılmaz Değirmenci
Özlemeyeceksin
6 Ekim 2011 Perşembe
HİNT FELSEFESİNİN 4 KURALI:
İlk kural :
" Karşına çıkan kişiler, her kimse, doğru kişilerdir."
Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz.
Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi
bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.
İkinci kural :
"Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır."
Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi.
Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile
değiştiremeyiz. "Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı" gibi bir cümle yoktur.
Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır,
dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz
bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay,
mükemmeldir.
Üçüncü kural :
" İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır."
Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç.
Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.
Dördüncü kural:
"Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir."
Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder.
Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğumuz bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir.
____ALINTI____
30 Eylül 2011 Cuma
Esin Ardıç
Susarız…
Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da gereksiz ve anlamsız buluruz…
Susarız…
Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler ve sessiz bir tepkiyle belli ederiz duruşumuzu…
Susarız…
Sessiz bir onaydır susuşumuz…Biraz utangaçlık belki ama içten bir katılıştır söylenenlere…
Susarız…
Sessiz bir bekleyiş olur susmak…Ya kendimizin yada karşımızdakinin
ortak değerleri yeniden gözden geçirmesine tanınmış bir fırsattır
sessizliğimiz…Yada birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için
tanınmış bir süre… Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki
gel git lerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak…
Susarız…
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine
yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…Ve
biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir
suskunluk kadar…Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen…
Susarız…
Hassas ve kırılgan bir tepkidir…Küçücük bir hatırlatmadır belki…Fark
edilmesi ve onarılması incelik ister…Ya yeniden bir kazanıştır yada
aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki için…
Susarız…
Bir ilişkide negatiflerin gözümüze batmaya başladığı, karşımızdakine
ait aleyhte deliller dosyasının kabarmaya başladığı ve hatta dosyayı
masanızdan kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz bir noktadasınızdır…Bir
duruş, bir soluklanmadır susmak…Ortak geçmişin değerlendirilmesi ve
geleceğin muhasebesidir…Durup yeniden, şimdi bulunduğunuz noktadan bir
daha bakmak istersiniz yaşananlara ve eldekilerle geleceğe gitmenin ne
kadar mümkün olduğuna…Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmeye
başladığı yerdir susmak…
Susarız…
Ayağımız yerden
kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek çiçek bahardır
yüreğimiz…Sevdiğimizle yan yana ve can cana yızdır…Öyle bir ruhsal
bütünleşmedir ki hiçbir söz tanımlamaya yeterli gelmez hissedilenleri ve
susarız…Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu yerdir suskunluğumuz…
Susarız…
İletişimin tıkandığı yerdeyizdir , hiçbir iletinin bize yeterli
gelmediği ve hiçbir iletimizin doğru algılanmadığı…Yanlışlıklar,
yanılgılar ve kim bilir belki de gerçeklerdir bir fırtınaya
tutulmuşçasına savrulup duran…Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başlar
ve siyah, tek nokta konur cümlelerin sonuna…Zamanla cümlelerimizin
sonuna konan o tek ve siyah nokta büyüyerek bir kara deliğe dönüşmeye
başlar…Güven ve sevginin içten içe çürümeye başladığı yerdir ve gitmek
zamanının ertelenmiş halidir susmak…
Susarız…
Kabul edilmiş bir hata yada suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz kaybetme riskidir…Korku eşlik eder suskunluğumuza…
Susarız…
Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun ayırdımında olduğumuz bir gidişin…
Susarız…
Hayata karşı bir susuştur bu kez yaşanan…Bizi can evimizden vuran bir
kayıp, yaşanan büyük bir acı, ölesiye bir çaresizliktir
yaşadığımız…Söylenecek hiçbir sözümüzün adrese teslim olmayacağından
emin olduğumuz, bütün sözcüklerin anlamını yitirdiği bir
yerdeyizdir…Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir şey
katmak için anlamımızı kaybettiğimiz bir yer…Belki de boş gözlerle,
algılamadan bir seyirdir hayat o noktada ve belki de amacı ve beklentisi
olmayan, bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan tek susuştur
yaşadığımız…
Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi görünse
de her susku bir şey anlatır yine de ve her suskunun bir nedeni vardır
ve her susku içinde pek çok sesi hapseden sessiz bir eylemdir..
24 Eylül 2011 Cumartesi
Dr. Drauzio Varella
‘Duygularını anlat’
Saklanan ve baskılanan heyecanlar ve duygular gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar.
Zamanla duyguların bastırılması kansere dönüşür.
Öyleyse sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız.
Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir.
Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Karar vermelisin!
Kararsız kişi güvensiz endişe ve ıstırap içinde olur.
Kararsızlık sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır.
İnsanlık tarihi kararlardan oluşur.
Karar vermek diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir.
Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunları kurbanıdır.
Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Olduğundan farklı yaşama’
Gerçeği saklayan, rol yapan her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir.
Ayağı kilden bronz bir heykel gibidir.
Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur.
Kaderleri, ilaç, hastane ve acıdır.
Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Kabullen’
Reddecilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır.
Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır.
Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.
Eleştirileri kabullen
Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.
Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Çözümler bul’
Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler.
Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler
Karanlığı kovman için kibrit yakmalı
Arı ufacıktır ama var olan en tatlı şeylerden birisini üretir
Biz ne düşünüyorsak oyuz
Olumsuz düşünce hastalığa dönüşen negatif enerji üretir
Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Güven’
Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz
Açık değildir drerin ve sağlam ilişkiler geliştiremez.
Gerçek arkadaşlıkların nasıl kurulabileceğini bilemez
Güven olmadan bir ilişkide olamaz
Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.
Eğer hasta olmak istemiyorsan
‘Hayatı üzgün yaşama’
Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir.
İyi mizah bizi doktorun elinden korur
Mutluluk sağlık ve terapidir.
23 Eylül 2011 Cuma
Yanlış Hayatın Peşinden Koşmayacaksın
Yanlış Hayatın Peşinden Koşmayacaksın
Ne olmasını bekliyorsun? Hayatın
sana ne sunmasını bekliyorsun? Dün akşam hayalini kurduğun şeylerin,
sabah olunca gerçekleşeceğini mi umuyorsun? Yanlış Hayatın Peşinde
Koşmayacaksın! Sistem böyle çalışmıyor! Düşünce gücü, metafizik,
parapsikoloji, yoga, meditasyon, aklına her ne geliyorsa, neye inanıyor
ve peşinden gidiyorsan, hepsi bir yerde tıkanıp kalacaktır!
Ummakla, dilemekle olmuyor, ayağa kalkacaksın! Herşeyden önce farkına varacaksın! Hangi öğretiye inanırsan inan, üstün körü anlamayacaksın. Bir bilgiyi gerçekten hayatında uygulayamıyorsan, o bilgiye sahip olduğun yanılgısına kapılmışsın demektir. Kendini kandırmayacaksın!
Ummakla, dilemekle olmuyor, ayağa kalkacaksın! Herşeyden önce farkına varacaksın! Hangi öğretiye inanırsan inan, üstün körü anlamayacaksın. Bir bilgiyi gerçekten hayatında uygulayamıyorsan, o bilgiye sahip olduğun yanılgısına kapılmışsın demektir. Kendini kandırmayacaksın!
Gerçekleri anlayacak, sonu her ne olursa
olsun kabul edeceksin. Bazen bildiklerin, öğrendiklerin acı verir. Onu
da yaşayacaksın. Önce kendinin, ne olduğunun, nelere sahip olduğunun,
gücünün, yeteneklerinin, bu hayata neden geldiğinin farkına varacaksın.
Hayatını, gereksiz şeyler uğruna
harcamayacaksın. Kalbinde yaşadığın her duyguyu aşk sanıp, peşinden
çöllere düşmeyeceksin. Aşkın adını ağzına almadan önce, uzun uzun
düşüneceksin. Yüreğinle yüzleşeceksin. Sevgiyi, tutkuyu, alışkanlığı,
çekimi, aşkı birbirinden ayırtedeceksin.
Hiçkimsenin ve hiçbir şeyin senden daha
önemli olduğunu düşünmeyeceksin. Bedenine, ruhuna, aklına sahip
çıkacaksın. Hak etmeyenin ardından yas tutmayacaksın. Kendini
tanıyacaksın, hem de çok iyi tanıyacaksın! Kimleri, neden ve niçin
seçtiğini bileceksin.
İnsanız hepimiz, elbette
zayıflıklarımız, düşkünlüklerimiz, saflıklarımız var ancak kendi
huylarını, eksiklerini iyi tahlil edeceksin. Ardından gözyaşı döktüğünün
adını doğru koyacaksın! Yıllar süren yaslar yaşayıp, unutamadığını
iddia edeceğine, neden hayatına başlayamadığını çözeceksin. Korkularınla
yüzleşeceksin.
Yattığın yerden, kurduğun hayale uygun
bir hayat beklemeyeceksin. Aklın çalışacak, kimseye boyun eğmeden
yaşamanın lezzetini bileceksin. Kimsenin sevgisiyle, hükmünü birbirine
karıştırmayacaksın.
Başkalarına değil, kendi gücüne inanacaksın. Birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmazsın, bir gün kendi kolların bile çekemez ağırlığını düşersin; kimseye dayanmayacaksın. Dünya da sensin, evren de! Kendini geliştireceksin. Büyüyeceksin, olgunlaşacaksın.
Başkalarına değil, kendi gücüne inanacaksın. Birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmazsın, bir gün kendi kolların bile çekemez ağırlığını düşersin; kimseye dayanmayacaksın. Dünya da sensin, evren de! Kendini geliştireceksin. Büyüyeceksin, olgunlaşacaksın.
Ruhunu da, aklını da bedenin gibi
besleyeceksin. Önce sen büyük olacaksın, farkında olacaksın, sonra
dünyanın zevklerinin, hayatın tadını çıkaracaksın. Emanet hayatlara
tutunup, ömrünü harcamayacaksın. Boşuna hayal kurmayacaksın…
İskender Pala
Sevgi Neydi Sahi ?
Sevgi neydi sahi? Bir mektubun ilk satırı mıydı; bir telefon daki ilk ses mi? İnsanı mutlu eden o ilk satır mıydı defalarca okunan; yoksa ilk satır arayışları mı tekrar be tekrarlanan? Telefondaki bir ses insanın bir ömrünü doldursa mı sevgiydi gerçekten; yoksa yeni sesler duymaya hiç yetmeyecek ömürlerin arayışları mı?Sevgi bir acıydı herhalde, bir kederdi; kâh hüzünle, kâh mutlulukla hatırlanan. Belki de sabırdı sevgi, affetmekti, gelecek günler adına. Sevgi sınanmaktı adl-i İlahîde ve sınavı geçmekti ercesine. Sevgi bir teybeydi, nasûh kisvesinde; bir dirilişti nefsi öldürerek. Sevgi bir iyi ad bırakmaktı fena yurdunda . . .
21 Eylül 2011 Çarşamba
Ümit Yaşar Oğuzcan
BİLİR MİSİN?
Tam sınırdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin?Nöbetçiler ha gördü, ha görecek
Parmaklarının ucu dikenli tellere değdi değecek...
Ama... Bir adım daha atamazsın.
Uzanıp tutamazsın;
Göz pınarlarında donup kalır hayallerin
Planların, kaçışın, kurtuluşun
Ve deler sevgi dolu yüreğini
Sevgi bilmeyen bir kurşun.
Bir okyanus da boğulmak nedir bilir misin?
Batan bir gemiye el sallayamamak,
Oturup ağlayamamak,
Birkaç kulaç ötedeki
Bir tahta parçasını tutamamak,
Nedir bilir misin?
Sevmek nedir bilir misin?
Bir şeyler tutuşur yüreğinde kıpır kıpır
Bütün benliğini sarar, ısıtır.
Her gülüşte yeniden doğarsın
Ve bin kere ölürsün her iç çekişte
Nasıl anlatsam bilmem ki.
Yani 'sevmek' işte.
Duymak nedir bilir misin?
Duymak, ama anlatamamak
Çemberini kıramamak kelimelerin.
Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
'Seviyorum' diyememek
Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)