Esin Ardıç
Susarız…
Konuşulan konuyu boş, basit ve anlamsız buluyoruzdur, konuşmayı da gereksiz ve anlamsız buluruz…
Susarız…
Konuşulanlar öyle abes ve mantık dışıdır ki sadece hayretle dinler ve sessiz bir tepkiyle belli ederiz duruşumuzu…
Susarız…
Sessiz bir onaydır susuşumuz…Biraz utangaçlık belki ama içten bir katılıştır söylenenlere…
Susarız…
Sessiz bir bekleyiş olur susmak…Ya kendimizin yada karşımızdakinin
ortak değerleri yeniden gözden geçirmesine tanınmış bir fırsattır
sessizliğimiz…Yada birinin bizi fark etmesi, doğru algılayabilmesi için
tanınmış bir süre… Susan için endişe ve olasılık hesapları arasındaki
gel git lerle biraz da huzursuz bir bekleyiştir susmak…
Susarız…
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine
yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…Ve
biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir
suskunluk kadar…Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen…
Susarız…
Hassas ve kırılgan bir tepkidir…Küçücük bir hatırlatmadır belki…Fark
edilmesi ve onarılması incelik ister…Ya yeniden bir kazanıştır yada
aleyhte bir delil olarak kalır karşımızdaki için…
Susarız…
Bir ilişkide negatiflerin gözümüze batmaya başladığı, karşımızdakine
ait aleyhte deliller dosyasının kabarmaya başladığı ve hatta dosyayı
masanızdan kaldırmaya gerek duymaz olduğunuz bir noktadasınızdır…Bir
duruş, bir soluklanmadır susmak…Ortak geçmişin değerlendirilmesi ve
geleceğin muhasebesidir…Durup yeniden, şimdi bulunduğunuz noktadan bir
daha bakmak istersiniz yaşananlara ve eldekilerle geleceğe gitmenin ne
kadar mümkün olduğuna…Bir içe kaçış ve söylenemeyenlerin biriktirilmeye
başladığı yerdir susmak…
Susarız…
Ayağımız yerden
kesilmiş, bulutların üstündeyizdir ve çiçek çiçek bahardır
yüreğimiz…Sevdiğimizle yan yana ve can cana yızdır…Öyle bir ruhsal
bütünleşmedir ki hiçbir söz tanımlamaya yeterli gelmez hissedilenleri ve
susarız…Sadece yüreklerin ve gözlerin konuştuğu yerdir suskunluğumuz…
Susarız…
İletişimin tıkandığı yerdeyizdir , hiçbir iletinin bize yeterli
gelmediği ve hiçbir iletimizin doğru algılanmadığı…Yanlışlıklar,
yanılgılar ve kim bilir belki de gerçeklerdir bir fırtınaya
tutulmuşçasına savrulup duran…Sözler yerini sessizliğe bırakmaya başlar
ve siyah, tek nokta konur cümlelerin sonuna…Zamanla cümlelerimizin
sonuna konan o tek ve siyah nokta büyüyerek bir kara deliğe dönüşmeye
başlar…Güven ve sevginin içten içe çürümeye başladığı yerdir ve gitmek
zamanının ertelenmiş halidir susmak…
Susarız…
Kabul edilmiş bir hata yada suçtur susuşumuz ve söylenecek her söz kaybetme riskidir…Korku eşlik eder suskunluğumuza…
Susarız…
Bir gidişi kabullenmektir susmak, yerinde ve zamanında olduğunun ayırdımında olduğumuz bir gidişin…
Susarız…
Hayata karşı bir susuştur bu kez yaşanan…Bizi can evimizden vuran bir
kayıp, yaşanan büyük bir acı, ölesiye bir çaresizliktir
yaşadığımız…Söylenecek hiçbir sözümüzün adrese teslim olmayacağından
emin olduğumuz, bütün sözcüklerin anlamını yitirdiği bir
yerdeyizdir…Hayatın bize bir şey katamadığı ve bizim de hayata bir şey
katmak için anlamımızı kaybettiğimiz bir yer…Belki de boş gözlerle,
algılamadan bir seyirdir hayat o noktada ve belki de amacı ve beklentisi
olmayan, bir mesaj kaygısı taşımayan ve hedefi olmayan tek susuştur
yaşadığımız…
Susmak; eylemsiz ve durağan bir edim gibi görünse
de her susku bir şey anlatır yine de ve her suskunun bir nedeni vardır
ve her susku içinde pek çok sesi hapseden sessiz bir eylemdir..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder